Bir çok ailenin ortak isteğidir, çocukları gereksiz yere ağlamazsın, istediği olmadığında sinirlenmesin, onun için her şeyin en iyisini istediğimize inansın, bizimle aynı anda sofraya otursun, masadan kalkınca bizi söyletmeden hemen ellerini yıkasın, üzerine giymesi için verdiğimiz kıyafetlere itiraz etmesin, odasını bizi söyletmeden toplasın, hafta sonları erken kalkmasın, evin içinde bağırarak koşmasın, sandalyesi ile alt komşuyu rahatsız edecek ritimler tutmasın, kahvaltıda suyun kaldırma kuvvetini yeniden bulmaya çalışmasın, yemeğinde kimyasal deneyler yapmayı bıraksın diye uzayıp gider.
Aslında çocuk gibi olsun ama akıllı uslu olsun işte…
Evet onlar çocuk Janet Lansbury' nin çok güzel bir tespiti var bu konuda: " Küçük bir çocuğa koşma, zıplamaya da tırmanma demek, ona nefes alma demek gibidir. " der.
Çocukların işi bu. Oyun oynamak için sabahın nurunda uyanırlar. Sular içinde kalıp nefesleri kesilince kadar koşarlar. Canlarının acıyacağını hiç düşünmeden hoplayıp zıplarlar.
Anne babalarda ise durum biraz farklıdır, onlar için her yer düzenli olmalı, eşyaların yeri belli olmalı, hafta sonu alt komşu düşünülmemeli, yani kısaca sessiz sakin bir ev ortamı olmalı.
Anne-baba ve çocuklar arasındaki bu veya buna benzer farklılıklar iyi idare edilemez ise bu durum bazen bir güç mücadelesine dönüşebilir. Çocuklar anne babalarını kızdırır, sinirlendirir hatta bazen birbirlerine bile düşürebilir.
Çocukların istekleri ile ebeveynlerin istekleri çelişiyorsa rekabet tek seçenek olmamalıdır.
Uzlaşma, iki taraf için daha etkili bir çözüm yolu olabilir. Uzlaşma sağlanırken çocukların isteklerini saygıyla karşılayıp, kendi isteklerimizi de dile getirmeyi unutmamalıyız.
Aileler çocukları için her şeyin en iyisini istediklerini düşünerek söylediklerini yapmalarını isterler fakat sosyal hayatta ise bu kadar itaatkar olmalarından hoşlanmazlar. Çocuklar bu iki durum arasında farklı davranmaları gerektiğinin farkına varamayabilir.
Çocukların isteklerini ifade edebilmeleri ve diğer insanlardan çok çabuk etkilenmemeleri ve daha da önemlisi özgüven gelişimin desteklenmesi için kararlarına saygı duyulmalıdır.
Çocuklarla uzlaşmak çok kolay olmayacaktır hele de inatçı çocuklarla. Onlarla ortak payda da buluşmaya çalışırken, dikkat edebileceğiniz birkaç hususu şöyle açıklayabiliriz. Fakat eğitim sürecinde herkes için geçerli bir reçete sunulamayacağını da hatırlatmak isterim.
➢ Çocuğun inatçılığını engellemek için her şeyden önce anne-babanın sakin bir tavır sergilemesi gerekir.
➢ Erken yaşlardaki çocukların inatçılık eğilimleri normal karşılanmalı, sert tepkiler ve cezalardan kaçınılmalıdır.
➢ Her durumda “hayır” diyerek çocuğun önüne doğrudan engeller konulmamalıdır. “Hayır” denildiğinde karşı tepki de “hayır” olur. Doğrudan “hayır” demek yerine çocuğa seçenekler sunmak daha anlamlı olacaktır. Örneğin evdeki önemli bir belgeyi gemi yapmak isteyen çocuğa “hayır bu kâğıtla oynanmaz” demek yerine “ bunlar bizim için önemli ama sana daha güzel kağıtlar verebilirim’’ diyerek dikkatini daha farklı bir alana çekebilirsiniz.
➢ Anne-babanın çocuğa ev içerisinde nelere izin verildiği, nelere izin verilmediği konusunda ara ara bilgilendirme yapması gerekir. Bilgilendirme “bunlarla oynanmaz” şeklinde olmayıp, nedenleri ile açıklanmalıdır.
➢ Çocuğu hemen suçlamak yerine onu dinleyerek davranışlarının nedenlerini sormak gerekir. Çocuğu dinlemek ve anlamaya çalışmak çocuğa güven verir. Böylece kendini kontrol etmeyi öğrenir.
➢ Çocuğun yanında çok inatçı dediğini yaptırmadan vazgeçmiyor’’ gibi bir cümle kurulmamalıdır. Hem çocuğu etiketlemiş hem de çaresiz kaldığınızı ona göstermiş olursunuz.
Biliyorum inatçılıkla baş edebilmek gerçekten çok sabır isteyen bir süreç. Bunun için de ilgi, sevgi ve anlayışı yanı başınızdan ayırmamaya çalışın. Falancanın çocuğu akıllı, uslu, otur deseler oturuyor, kalk deseler kalkıyor efsanelerine de inanmamanızı tavsiye ederim.
Şimdiden kolay gelsin.