İstanbul Sanayi Odası tarafından yaklaşık 60 yıldır her yıl açıklanan ülkemizin en büyük sanayi kuruluşları listesi geçtiğimiz hafta içerisinde kamuoyu ile paylaşıldı. Çeyrek asırdır bu listelere ilgi duyar notlar alır arşivimde saklarım. Bu listelerde yer almanın ve kalıcı olabilmenin ne derece zor olduğunu bilen biri olarak her bir firmanın tebriği hak ettiğini Türkiye’nin bu firmalara minnettar olması gerektiğini bütün kalbimle söylemeliyim.
Bu listelere son 20 yılda adını yazdıran Anadolu sermayesi ise ayrıca tebriği ve teşekkürü hak ediyor. 2024 yılı listesinde yer almayı başaran Ankara’dan 44, Gaziantep’ten 29, Bursa’dan 17, Adana’dan 16, Kayseri’den 13, Manisa ve Denizli’den 11, Mersin, Konya ve Kahramanmaraş’tan 8’er firmamız ayrıca tebrik edilmelidir. 2 yıl önce yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremin Türk ekonomisinde oluşturduğu hasar dikkate alındığında üretimi Anadolu’ya taşımak ülkemizin birinci öncelikli meselesi olmalıdır.
Yaklaşık 900 bin insana istihdam sağlayan ülke ihracatının %38’ini gerçekleştiren bu firmaların 88 tanesi halka açık borsada işlem görmekte, 124 tanesinde ise yabancı sermaye ortaklığı bulunmaktadır. Diğer alt başlıklara bakacak olduğumuzda ise temel sorunlar uzun süredir aynı olmakla beraber yaşadığımız yüksek enflasyon ortamı başka sorunlarında çıkmasına sebep olmuştur.
Hani bir boksör vardır ring de ilk raunt dayak yer. Antrenör: “-Çok iyi mücadele ettin iyi gidiyor devam” der. İkinci raunt yine dayak yiyen boksöre antrenör: “-Aferin çok iyi dövüştün neredeyse düşecekti aman mücadeleye devam” der.
Üçüncü raunt başlar bizimkini iyice benzetir rakibi kaşı açılır dudağı patlar neredeyse düşmek üzereyken gong çalar ara verilir. Antrenör tekrar: “-Süperdin en iyi bu raunt dövüştün bu maçı almak üzeresin” deyince bizim boksör: “-Hocam ben süperim çok iyi dövüşüyorum tamam ama beni biri ringde benzetiyor o kim?”
Türk sanayisinin vitrini olan bu dev şirketler yıllardır mecazi anlamda dayak yiyor. İkinci 500’ü oluşturan daha küçük ölçekli işletmeler ve kobiler de aynı durumda. Üstelik kim tarafından dövüldüklerini de anlamış değiller. Bir tarafta kur baskısı, diğer tarafta uçan finansman maliyetleri. Bunlara ek olarak Sayın Trump tarafından akşam sabah değişen tarifeler söylemler ve eylemler. Bu belirsizliğin içerisinde ihracat pazarlarının öngörülemez durumu. Son dönemde yüksek sesle dile getirilen yüksek faizin sürdürülemeyeceği gerçeği öte tarafta yıllardır ucuz finansmana rağmen giderilemeyen sermaye açığı.
Sanırım hem insan kaynağının, hem işletme sermayesinin, hem de borçlanma araçlarının verimsiz kullanımı genele yayılmış durumda. Üstelik yüksek enflasyonun oluşturduğu başka bir belirsizlik hali daha tablolara yansımış. Sanayici faaliyet giderleri kalemlerinde yüksek enflasyon nedeniyle sattığı ürüne yansıtamadığı ek maliyetlere katlanmış ve kârlılıkların düşmesine razı olmuş. Sayın Şimşek’in, Bankalar Birliği’nin 68. Genel Kurulu’nda yapmış olduğu konuşmada üretim sanayi payının toplam ekonomi içerisinde %20’leri teşkil ettiğini, burada bir yavaşlamanın söz konusu olduğunu ancak diğer %80’i oluşturan sektörlerin hala canlılığını korumakta olduğunu belirtti.
Ben bunu yıllardır söylüyorum biz yüksek enflasyonun sorumlusu olarak sanayicimizi suçladık. Oysa Türkiye’de enflasyonu yükselten gıda ve hizmetler sektörü oldu. Bu yıllardır ne yazık ki böyle. Burada yaşanan enflasyon sanayiciyi maliyet olarak yıllardır sıkıştırmaktadır. Üstelik kur kontrol altında tutulmakta, ihracatçı maliyet artışlarını maliyete yansıtamamaktadır. Bu nereye kadar sürdürülebilir bilemem.
Bazı sektörlerde özellikle hammadde dışında olan tüm maliyet unsurları özellikle de işgücü maliyetleri artık döviz bazında dahi yüksek oranlara çıkmış bu durum kârlılıklara ve bilançolara olumsuz yansımıştır. Kaynak kıtlığı, sermaye yetersizliği, pazar çeşitliliği, alacak tahsilat yöntemleri gibi temel sorunların yanına böylece yüksek enflasyonun yansımaları da eklenince üretim gücümüzü oluşturan reel sektörün sorunları katlanarak artmış. Benim için en önemli faktör ise son 10 yıldır yatırım iştahının olmaması durumu. İmalat sanayinin gayrisafi milli hasıla içerisinde her yıl düşen payı irdelenmelidir. Başta söyledim bu veriler ciddiyetle incelenirse Türkiye’nin üretim gücüne dair dile getirilmeyen birçok soruna çözüm bulabiliriz. İstihdamın tüm yükünü hizmetler sektörüne yıktık pekâlâ bu sürdürülebilir mi?