Merhaba sevgili okurlarım,
Her zaman ülke gündeminde olan ancak bugüne kadar görüp de bir şey yapamadığımız mesleki eğitim konusuna ‘Gençliği olmayanın geleceği olamaz’ mottosuyla nihayet Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan son noktayı koydu.
Sayın Erdoğan mesleki eğitim merkezi öğrencilerinin dört yıl boyunca aldıkları ücretlerin işveren üzerindeki yükünü kaldırıp, bu yükü devlet olarak üstlenceklerini, lise ve üniversite mezunu gençlere istedikleri bir alandaki mesleki eğitim merkezi programını tamamlama, iş gücü piyasasına geçme imkanı sağlanacağını ve mesleki eğitim merkezlerinin son sınıfına kalfa olarak devam eden öğrencilerin de, asgari ücretin üçte biri kadar değil yarısı kadar ücret alacaklarını açıkladı. Devletin üstüne düşeni yapması tabiki beklentilerin başında ancak mesleki eğitimin öneminine binaen bugüne kadar kimsenin elini taşın altına koymadığını görüyoruz.
Mesleki eğitimle ilgili olarak maalesef halkımızın algısı ve bu algıya istinaden genelde oluşan tutum ve davranışları analiz etmek açısından şu örneği verebiliriz; öğrencisi LGS sınavında yüksek puan alamayan, 300-350 puan ve altında kalan veliye, “…bu öğrencimizi yeteneğine uygun meslek liselerinden birine verebilir yâda çıraklık okuluna gönderebiliriz, böylece iyi bir kalıpçı, CNC’ ci, motorcu, mobilyacı, elektrikçi vb. alanlardan birinde meslek sahibi olabilir ve yetişkin bir fert olunca da işsiz kalmaz ülke ekonomisine de katkısı olur.” denildiğinde, mesleki eğitimin üzerinde oluşan ve derhal değiştirilmesi gereken yanlış algının bir reaksiyonu olarak genelde, “Hayır benim çocuğum aslında çok zeki o istese tüm soruları yapar. Bu yüzden şansımızı bir deneyelim, çocuğu mesleki eğitime göndermeyelim belki okur doktor, hâkim, savcı vb. olabilir.” gibi gerçekçi olmayan bir yaklaşım sergilenmekte ve sonuçta çocuk ne ailesinin istediğini olabilmekte nede bir meslek sahibi olabilmektedir. Bu açıdan velilerin çocuklarını gerçekleşmesi zor olan hayaller için zorlamamaları, bunun yerine onları topluma faydalı birer fert olmaları ve ülkemizin gelişimi için üretime katkı sağlamaları hususunda yüreklendirmeleri çok daha gerçekçi ve yerinde bir yaklaşım olacaktır.
Konuya sanayicimiz açısından baktığımızda ise, sektörlerde dev yatırımlar yapıldığı, büyük tesislerin kurulduğu ancak, bu şartlara rağmen yetişmiş ara eleman ve yetişmiş mühendis sıkıntısı çekildiği bilinmekte ve sektörden de bu durumun düzeltilmesi için talepler gelmektedir. Ancak sadece talip etmekle sıkıntıların çözülemeyeceği yukarıda da belirttiğim üzere herkesin gücü yettiğince elini taşın altına koyması gerektiği ve Sanayicimizin de bu durumun farkında olduğundan yola çıkarak diyorum ki; “ Gelin o zaman gücü yetenler müstakil olarak, gücü yetmeyenler ise birkaç sanayici bir araya gelerek, devletin hem sektöre hem öğrencilere sağladığı teşviklerden faydalanarak istediğiniz alan ve dalda istediğiniz öğrenciyi yetiştirmek üzere “özel meslek liseleri” açalım. Maalesef bu konuda daha önce yaptığımız görüşmelerde sektörden aldığımız yegâne cevap zarar ederiz, bu çok masraflı bir iş cevabı olmuştur. Şunu anlamak zorundayız, toprağa attığımız veya atacağımız ilk tohum hiçbir zaman zarar değildir. Gelecekte toplayacağımız ürün için ilk tohumu atmak zorundayız. Sadece “…bu meslek liseleri bizim istediğimiz kalitede öğrenci yetiştiremiyor, teknolojinin gerisinde kalıyor.” Benzeri eleştirilerle yol alınabilmesi mümkün değildir. Bu yüzden sanayicilerimizde üzerine düşen sorumluluktan kaçmadan gerekeni yapmak zorundadırlar.
Netice olarak aile, sanayici ve devlet elele vererek mesleki eğitimi geliştirmeye çalışmalıyız. Mesleki eğitimin gelişmesi, gayri safi milli hasılanın artması ülke olarak daha müreffeh bir duruma gelmemizi sağlar. Bu amaçla elimizden geleni yaparak gelecek nesillere daha iyi yarınlar bırakmak hepimize sorumluluk yükleyen en önemli vazifelerden biri olmalıdır.
Saygılarımla.
Her zaman ülke gündeminde olan ancak bugüne kadar görüp de bir şey yapamadığımız mesleki eğitim konusuna ‘Gençliği olmayanın geleceği olamaz’ mottosuyla nihayet Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan son noktayı koydu.
Sayın Erdoğan mesleki eğitim merkezi öğrencilerinin dört yıl boyunca aldıkları ücretlerin işveren üzerindeki yükünü kaldırıp, bu yükü devlet olarak üstlenceklerini, lise ve üniversite mezunu gençlere istedikleri bir alandaki mesleki eğitim merkezi programını tamamlama, iş gücü piyasasına geçme imkanı sağlanacağını ve mesleki eğitim merkezlerinin son sınıfına kalfa olarak devam eden öğrencilerin de, asgari ücretin üçte biri kadar değil yarısı kadar ücret alacaklarını açıkladı. Devletin üstüne düşeni yapması tabiki beklentilerin başında ancak mesleki eğitimin öneminine binaen bugüne kadar kimsenin elini taşın altına koymadığını görüyoruz.
Mesleki eğitimle ilgili olarak maalesef halkımızın algısı ve bu algıya istinaden genelde oluşan tutum ve davranışları analiz etmek açısından şu örneği verebiliriz; öğrencisi LGS sınavında yüksek puan alamayan, 300-350 puan ve altında kalan veliye, “…bu öğrencimizi yeteneğine uygun meslek liselerinden birine verebilir yâda çıraklık okuluna gönderebiliriz, böylece iyi bir kalıpçı, CNC’ ci, motorcu, mobilyacı, elektrikçi vb. alanlardan birinde meslek sahibi olabilir ve yetişkin bir fert olunca da işsiz kalmaz ülke ekonomisine de katkısı olur.” denildiğinde, mesleki eğitimin üzerinde oluşan ve derhal değiştirilmesi gereken yanlış algının bir reaksiyonu olarak genelde, “Hayır benim çocuğum aslında çok zeki o istese tüm soruları yapar. Bu yüzden şansımızı bir deneyelim, çocuğu mesleki eğitime göndermeyelim belki okur doktor, hâkim, savcı vb. olabilir.” gibi gerçekçi olmayan bir yaklaşım sergilenmekte ve sonuçta çocuk ne ailesinin istediğini olabilmekte nede bir meslek sahibi olabilmektedir. Bu açıdan velilerin çocuklarını gerçekleşmesi zor olan hayaller için zorlamamaları, bunun yerine onları topluma faydalı birer fert olmaları ve ülkemizin gelişimi için üretime katkı sağlamaları hususunda yüreklendirmeleri çok daha gerçekçi ve yerinde bir yaklaşım olacaktır.
Konuya sanayicimiz açısından baktığımızda ise, sektörlerde dev yatırımlar yapıldığı, büyük tesislerin kurulduğu ancak, bu şartlara rağmen yetişmiş ara eleman ve yetişmiş mühendis sıkıntısı çekildiği bilinmekte ve sektörden de bu durumun düzeltilmesi için talepler gelmektedir. Ancak sadece talip etmekle sıkıntıların çözülemeyeceği yukarıda da belirttiğim üzere herkesin gücü yettiğince elini taşın altına koyması gerektiği ve Sanayicimizin de bu durumun farkında olduğundan yola çıkarak diyorum ki; “ Gelin o zaman gücü yetenler müstakil olarak, gücü yetmeyenler ise birkaç sanayici bir araya gelerek, devletin hem sektöre hem öğrencilere sağladığı teşviklerden faydalanarak istediğiniz alan ve dalda istediğiniz öğrenciyi yetiştirmek üzere “özel meslek liseleri” açalım. Maalesef bu konuda daha önce yaptığımız görüşmelerde sektörden aldığımız yegâne cevap zarar ederiz, bu çok masraflı bir iş cevabı olmuştur. Şunu anlamak zorundayız, toprağa attığımız veya atacağımız ilk tohum hiçbir zaman zarar değildir. Gelecekte toplayacağımız ürün için ilk tohumu atmak zorundayız. Sadece “…bu meslek liseleri bizim istediğimiz kalitede öğrenci yetiştiremiyor, teknolojinin gerisinde kalıyor.” Benzeri eleştirilerle yol alınabilmesi mümkün değildir. Bu yüzden sanayicilerimizde üzerine düşen sorumluluktan kaçmadan gerekeni yapmak zorundadırlar.
Netice olarak aile, sanayici ve devlet elele vererek mesleki eğitimi geliştirmeye çalışmalıyız. Mesleki eğitimin gelişmesi, gayri safi milli hasılanın artması ülke olarak daha müreffeh bir duruma gelmemizi sağlar. Bu amaçla elimizden geleni yaparak gelecek nesillere daha iyi yarınlar bırakmak hepimize sorumluluk yükleyen en önemli vazifelerden biri olmalıdır.
Saygılarımla.